YARGITAY KARARLARI IŞIĞINDA TİCARET

YARGITAY KARARLARI IŞIĞINDA TİCARET

Değerli okuyucu, ticari hayatın muarazalarının yargıya gitmeksizin uzlaşma ile sonuçlandırılması, hem iş barışı hem de uzlaşı ekonomisi bakımından elbette tercih edilmelidir. Ancak uzlaşı sağlanamadığında gidilecek yer mahkemelerdir. Mahkeme kararlarıyla da mutlaka bir taraf memnun olmayacağına göre nihai olarak dava dosyalarının gideceği yer Yargıtay ilgili daireleridir. O halde Yargıtay’ın ticari yaşamın sorunlarından müteşekkil dava dosyalarıyla ilgili görüşlerinin, iş insanları için önemi ve değeri büyüktür. Bu sebeple bu yazımda bazı yüksek yargı yeri kararlarının, ilgili olduğu meselelere nasıl ışık tuttuğunu anlatmaya çalıştım.

 

  • YARGITAY’ın 5.5.2016 T.li kararı ışığında SENETLER ile ilgili önemli hatırlatma;

Türk Ticaret Kanunu muz uyarınca,  düzenlenen senedin geçerli olabilmesi için, düzenleyenin yani borçlunun imzasını taşıması zorunludur. İmzanın ıslak imza olması gereklidir. Ancak güvenli elektronik imza atılması da mümkündür. Zira Türk Borçlar Kanunu muz uyarınca güvenli elektronik imza da aynen ıslak imza gibi, el yazısıyla atılan imzanın bütün hukuki sonuçlarını doğurur. Özellikle çok sayıda üretilen kıymetli evrakta güvenli elektronik imzanın tercihi mümkündür. Fakat bugünlerde görülmeye başlanan “kaşe ile oluşturulan imzalar” kesinlikle imza olarak kabul edilemez. Hatta kaşe ile oluşturulan imzanın üzerinden mürekkepli kalemle gidilerek ıslak imza oluşturulmaya çalışılması da nafiledir. Bu tür senetler, üzerinde imza taşımayan senetler olarak kabul edilirler ve bono niteliğinde sayılmazlar.Dolayısıyla bu tür bir senet, alacaklısını alacaklı, borçlusunu da borçlu kılmaz. Senet düzenlerken ve/veya düzenlenmiş senedi alırken lütfen bu hususa dikkat ediniz.

 

  • YARGITAY’ın 30.5.2016 T.li kararı ışığında TİCARET UNVANININ MARKASAL KULLANIMI ile ilgili önemli hatırlatma;

Bir ticari şirketin, tescilli ticaret ünvanını kullanması elbette haksız rekabet teşkil etmez.Ünvanda bulunan bir sözcük, başka bir ticari firmanın markası olsa dahi, tescilli ünvanın kullanımı (bir mahkeme kararı ile engellenmedikçe) kullanan için haklı kullanım sayılır ve başkasının markasına tecavüz sayılmaz. Ancak ticari ünvandaki bir sözcüğü, ünvandaki diğer sözcüklerden öne çıkartarak özellikle vurgulayarak kullanmak,  bu sözcüğü Türk Patent Enstitüsü nezdinde tescilli marka olarak kullanan başka firmanın marka hakkına tecavüz sayılır. Yani haksız rekabetli eylem sayılır. Hatta bir sözcüğü diğerlerinden öne çıkararak kullanan firma, bu sözcük için TPE ye marka başvurusunda bulunmuş olsa dahi, bu başvurusu olumlu olarak kesinleşmedikçe, bu sözcüğü, sırf marka başvurusunda bulunduğu gerekçesiyle de kullanamaz. Aksi halde bu kullanım da haksız rekabet teşkil edecektir. Ünvandaki bir sözcüğü diğerlerinden öne çıkartarak,markasal bir algı yaratacak  şekilde her türlü ilan, broşür, levha, tanıtım evrakı, kartvizit, afiş, fatura vb gibi evraklarda kullanmak markasal olarak kullanmak demektir. Markasal kullanım ile başkasının markasına tecavüz eden kusurlu sayılır ve karşı yana maddi-manevi tazminat ödemekle yükümlü tutulur.Bu sebeple unvan kullanımına dikkat ediniz.

 

  • YARGITAY’ın 04.05.2015 T.li kararı ışığında ŞİRKETİN, ORTAKLIK PAYINI DEVREDEN KİŞİNİN DEVİRDEN EVVEL ŞİRKET ADINA İMZALADIĞI ÇEKTEN SORUMLULUĞU ile ilgili önemli hatırlatma;

Bir  ticaret şirketinden alacaklı olan kişi, alacağını alamadığı gerekçesiyle elindeki çeki icra takibine konu ederek, şirketi icraya vermiş ve fakat şirket, bu çekin şirketlerini bağlamayacağı iddiasıyla borçlu olmadıklarının tesbiti davası açmıştır. Borçlu olarak gösterilen ve dava açan şirketin iddiası, “bu çeki şirket temsilcisi olarak imzalayan kişinin, artık şirketlerinin ortağı olmadığı, ortaklık payını devrederken de bu çekten bahsetmediği “şeklindedir. Davalı , yani alacaklı taraf ise;  çekin,   verildiği tarihte davacı şirketin temsilcisi ve yetkilisi olan şirket müdürü A. E. Tarafından, kendilerinin şirkete yaptığı iş karşılığı düzenlendiğini üstelik ayrıca faturalarının da bulunduğunu belirtmiş, açılan davanın reddini savunmuştur. Dosya temyiz incelemesi için kendisine gelen Yargıtay ın bu konudaki görüşü şöyledir; Davada anılı çeki şirket temsilcisi olarak imzalayan kişi, bu çeki imzaladığı tarihte gerçekten temsilcidir ve ortaktır. Ne var ki bu çeki imzalamasından sonraki bir tarihte, şirketteki ortaklık payını devretmiştir. Devir sırasında da ayrıntılı protokoller yapılmış bu protokollere tüm çek-senetler tek tek yazılmıştır. Resmi sicil kayıtlarından  devirin Ticaret Sicil Gazetesi’nde ilan edildiği, şirketin sicil kayıtlarına da işlendiği anlaşılmaktadır. Ortaklık payı devri sırasında yapılan protokoller incelendiğinde, anılı çekin bu protokolde hiç bahsedilmediği görülmektedir. Bu durumda şirketin, bu çekten sorumluluğu kanıtlanamamış demektir. Bu haliyle davacı (borçlu görünen) şirketin, çekten sorumluluğu kanıtlanamadığından davanın menfi tespit bakımından kabulüne karar verilmesi gerekir. Yargıtay’ın bu görüşü doğrultusunda ortaklık payı devirlerinde dikkatli olunmasında yarar bulunmaktadır.

Av. Aysun Nalbant